Gençlik gitmek istiyor: “Bizim ne hayalimiz var ne özgürlüğümüz, bizim burada hiçbir şeyimiz yok”
“Asla şüphe yoktur ki cumhuriyetin gelecek evlâtları, bizden daha çok bolluğa ve rahata kavuşmuş ve mutlu olacaklardır.”
1927Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, s. 535
Boğaziçi Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okuyan Şeyma Orhan, 22 yaşında. Son sınıfta, ancak okulu bir yıl uzatacak. Üniversitesine rektör atanmasıyla başlayan ve 130 günden uzun süredir devam eden eylemlerin ilk dönemlerinde, okuldaki arkadaşlarının hazırladığı “Artık ülkemde dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. Ülkem adına çok üzgünüm” videosunun ardından gelen “beyin göçü” tepkileri üzerine konuşuyoruz.
Söze, “idealist bir öğrenci olduğumu söyleyebilirim aslında” diye başlayan Şeyma, okula ilk başladığındaki hedefinin akademide kalıp “başka yerde nefes alamıyorum” dediği Boğaziçi’nde kariyerine devam etmek olduğunu söylüyor.
Şimdi ise o kadar emin değil.
Yurtdışındaki burs imkanlarına bakmaya başlamış, oralardan kabul alabilmek için Türk edebiyatında okurken köreldiğini düşündüğü İngilizcesini toparlamak için planlar yapıyor. Türkiye’deki bir iki alternatif dışında yüksek lisans için çoğunlukla yurtdışındaki üniversiteleri tercih edecek. Eğer gidebilirse “Artık böyle bir Türkiye’ye dönmek istemeyeceğini” söylüyor.
Okul o dönemde sınavları uzaktan yaptığı için Ankara’da, ailesinin yanında; bense İstanbul’dayım. Zoom’dan yaptığımız görüşmede, ekranın öte yanında, “Yurtdışına gidip eğitim almak istesem bile Boğaziçi her şeye bedeldi, döneceğim diyordum” diyen Şeyma’nın yüzünde sadece birkaç yıl önceki kendi planlarına şaşıran bir gülümseme var. “Hala da dönebilirim diye düşünüyorum ama” derken içini çekiyor, ekran biraz bulutlanıyor:
“Biz gerçekten burada nefes alamıyoruz. Baskıların içine doğmuş, 20'li yaşlarda gençleriz ve başka bir ülke görmedik. Şu an bizim özgürlüğümüz yok, herhangi bir alanda yok. Bizim ne hayalimiz var ne özgürlüğümüz var. Bizim hiçbir şeyimiz yok…”
CHP Ar-Ge Bilim Platformu tarafından 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda Türkiye’deki gençlerin sorunlarını ele alan politika notuna göre de Türkiye’deki gençler iş bulamıyor, güvencesiz çalışmaya itiliyor, giderek daha fazla borçlanıyor, en temel teknoloji ürünlerine dahi erişemiyor ve tüm bunların yanında adalet ile liyakata inancın zayıflamasıyla birlikte de “iyi eğitimli genç nüfus ülkeyi terk ediyor, beyin göçü önlenemiyor”.
Beyin göçü, hem Türkiye’de hem de dünyanın dört bir yanında uzun süredir üzerinde konuşulan bir durum.
Türkiye özelinde son olarak Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal kapsamında gözaltı ve tutuklamaların ülke geneline yayılması ve çok sayıda kişinin de KHK’larla işsiz bırakılması sonrası gündeme gelen beyin göçü, daha öncesinde de 2013 yılında gerçekleşen Gezi Parkı eylemleri akabinde artmıştı.
Uluslararası göç konusunda çalışan Adnan Menderes Üniversitesi’nden Dr. Eren Alper Yılmaz, beyin göçünü “insan sermayesi biçimindeki kaynakların uluslararası transferi” olarak açıklıyor ve daha çok gelişmekte olan ülkelerdeki iyi eğitimli, nitelikli ve parlak beyinlerin gelişmiş ülkelere doğru göç akışını ifade etmek için kullanıldığını ekliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) göç verilerine göre, 2019 yılında Türkiye’den yurtdışına göç eden kişi sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2 artarak 330 bin 289 oldu. Yurtdışına göç edenlerin 84 bin 863'ünü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oluştururken, bu sayı 2018 yılında 136 bin 740'tı. TÜİK’in Uluslararası Göç İstatistikleri’ni açıklamaya başladığı 2016 yılından bu yana toplamda 404 bin 255 Türkiye vatandaşı yurtdışına göç ederken, 417 bin 945'i de yurtdışından Türkiye’ye göç etti.
Türkiye’den yurtdışına göç edenlerin yaş aralıklarına bakıldığında, 25–29 yaş grubu öne çıkıyor. 2016–2019 yılları arasında, bu yaş grubundan 169 bin 229 kişi Türkiye’den yurtdışına göç ederken, onların arkasında 148 bin 341 kişiyle 20–24 yaş grubu ve 139 bin 307 kişiyle 30–34 yaş grubu var. 20–34 yaş aralığındakiler, bu dönemde Türkiye’den yurtdışına göçenlerin yüzde 63'ünü oluşturuyor.
Türkiye’deki beyin göçü grafiğinin her sene aynı olduğunu söylemenin mümkün olmadığını belirten Dr. Yılmaz, sayının değişiklik göstermesinde, “ülkedeki ekonomik durgunluk, siyasi sebepler, kurumlarda liyakat kültürünün azalması, Avrupa’nın dönem dönem çıkardığı yasalar ve bursların etkili olabildiğini” söylüyor.
“Örneğin 2017'de Türkiye’den göç edenlerin sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 42,5 artış gösterdi. Bunun sebebi muhtemelen OHAL sürecindeki iş kaybetme durumlarıydı” diyen Yılmaz, bu nedenle de ülkede dönemsel olarak yaşanan siyasi koşulların beyin göçü oranlarında etkili olduğunu söylemenin yanlış olmayacağı yorumunda bulunuyor.
23 yaşındaki Faris Tetik, 2015 yılında girdiği Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden geçen yıl mezun olmuş. Tetik, Yılmaz’ın bahsettiği siyasi koşulları, “Bize küçüklükten beri seçme ve seçilme bir hak olarak bile değil vatandaşın ödevi olarak öğretildi. Geldiğimiz noktada görüyoruz ki temel hak ve özgürlüklerimiz bile günü geldiğinde lütufmuş gibi görülüp elimizden alınmaya çalışılıyor” diye özetliyor.
Yurtdışına yaptığı yüksek lisans başvurusundan cevap beklediğini söyleyen Tetik, kabul alırsa gidecek. “Layık görüldüğüm söylemlerden ve yaşanılanlardan sonra geri döner miyim dönmez miyim bilmiyorum” diyor Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan süreci kastederek.
Boğaziçi Üniversitesi’nde, Prof. Dr. Melih Bulu’nun Ocak ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından rektör olarak atanmasıyla öğrenciler ve akademisyenler tarafından başlatılan eylemler, polisin kampüs içerisinde yaptığı sert müdahaleler, iktidarın başta LGBTİ’ler olmak üzere bazı öğrencileri hedef göstermesi ve verilen tutukluluk, ev hapsi kararlarıyla genişlemişti.
Öğrenciler ve akademisyenlerin eylemleri 130'u aşkın gündür sürüyor ve talepler arasında Bulu’nun istifası, yeni rektörün seçimle belirlenmesi ve öğrenciler hakkındaki hukuki suçlamaların düşürülmesi yer alıyor.
2015'te Türkiye 764.’sü olarak üniversiteye giren ve bölümü ikinci olarak bitirmesinin ardından geçen yıl yüksek lisans için Almanya’ya taşınan Ş., “İnsanın doğduğu büyüdüğü toprakları ve sevdiklerini geride bırakması hiç kolay bir karar değil. Ama iktidarın her geçen gün artırarak devam ettirdiği kutuplaştırıcı ve şeytanlaştırıcı tavır maalesef bizi güzelim ülkemde nefes alamaz hale getirdi” diyor.
Ş.’ye göre gençler, ülkedeki otoriterleşmeden en çok etkilenen kesim.
Türkiye, ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House tarafından 2018 yılından bu yana “özgür olmayan ülkeler” arasında kabul ediliyor. Freedom House’un “Dünyada Özgürlükler 2020” raporuna göre Türkiye son 10 yılda dünya genelinde özgürlüklerin en çok gerilediği ikinci ülke.
Yakın gelecekte Türkiye’ye dönmeyi düşünmediğini söyleyen Ş., “Ülkede her geçen gün bu da olmaz dediğim şeyler oluyor. Yaşananlar aldığım kararın benim açımdan ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyor” derken, her ne kadar “bir noktada ülkeme dönüp almış olduğum eğitimi gelecek nesilleri daha faydalı nasıl yetiştirebiliriz konusunda hayata geçirmek isterim” dileğini dile getirse de geleceğin Türkiye’sinde kendilerine bir yer olacağı konusunda iyimser değil.
Boğaziçi Üniversitesi’ne 2018 yılına giren Hasan Can Erol, Bilgisayar Mühendisliği ikinci sınıfta okuyor. Erol, Türkiye’de devletin gençlere destek yerine köstek olduğunu düşünüyor.
Eğitim konusunda devletten hiçbir destek görmediklerini ve bunun üzerine bir de çeşitli sınav sistemlerinin kendisi ve arkadaşlarının üzerinde denendiğini düşünen Erol, “Kendi ülkemdeki kaynaklardan sınırlı bir şekilde yararlanmak ve özgürlüğümün kısıtlanması benim ülkeme olan bağlılığımı oldukça azalttı” diyor.
MAK Araştırma’nın Yeditepe Üniversitesi’yle birlikte, 71 ilde, 18–29 yaş grubundan sekiz bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği “Gençlik Araştırması”nın sonuçlarına göre, 20 yaşındaki öğrenci Türkiye’ye olan bağı azalan küçük bir grubun parçası değil.
13 Temmuz-20 Ağustos 2020 tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırmada, gençlerin yüzde 76,2'si “Eğitim veya iş amaçlı bir başka ülkede geçici süreli yaşama fırsatı tanınsa yurt dışına gitmek ister misiniz?” sorusuna “Evet kesinlikle giderim” cevabını vermiş.
Kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde ne yapacakları sorulduğundaysa gençlerin yüzde 64'ünün cevabı “Türkiye’yi terk eder giderim” olmuş. Türkiye’den gitmeyi düşünen gençlerin neredeyse tamamı göç için ABD ve Avrupa ülkelerini tercih ederken, gitme sebepleri sorulduğundaysa yüzde 59'u bunu “daha iyi bir gelecek” beklentisiyle yapacaklarını ifade etmiş.
Aynı araştırmaya katılan gençlerin yüzde 46,7'si, ülkeyi kendileri yönetseler ilk çözecekleri problemin “işsizlik” olacağını belirtirken, yüzde 86'sı an itibariyle borçlu olduklarını beyan etmiş.
Yüzde 43,8'i “Türkiye’de ifade özgürlüğünün kesinlikle bulunmadığını” savunan gençlerin yüzde 23'ü, “Hayatınızı bir bütün olarak düşündüğünüzde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunuzu söyler misiniz” şeklindeki soruya “Hiç mutlu değilim”, yüzde 27.5'i ise “Mutlu değilim” şeklinde cevap vermiş. Gençlik Araştırması’na göre, Türkiye’de “mutlu” ya da “çok mutlu” olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 26.
Genç mutsuzluğu konusunda TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nın 2020 sonuçları da iyimser bir tablo ortaya koymuyor. Yaş gruplarına göre Türkiye’nin “mutluluk düzeyine” bakıldığında, 18–24 yaş grubundakilerin yüzde 47,1'i mutlu olduklarını beyan ederken, bu oran 25–34 yaş grubunda yüzde 46,8’e, 35–44 yaş grubunda ise yüzde 45,4'e düşüyor.
Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nın sonuçlarını önceki senelere göre değerlendiren ekonomi yazarı Uğur Gürses, son bir yılda en çok mutsuzlaşan grubun 18–24 yaş grubu olduğunu ve mutsuzlaşmanın 44 yaş altında belirginleştiğini söylüyor.
“Türkiye’de 2015'ten sonraki dönem, ekonominin kendi dinamikleri içerisinde yüksek büyüme sağlayamadığı bir süreç. Bu dönemde ekonomide büyüme kamu bankaları ya da özel bankaları kredi vermeye zorlayarak ya da diğer zorlama koşullarla sağlandı. Bu da ithalata dayalı tüketimi artırdı ve istihdam sağlayan alanlarda bir patinaj yaşandı” diyen Gürses, Türkiye’deki genç işsizliğin 15–24 yaş grubunda resmi verilere göre yüzde 25'in üzerinde olduğunu hatırlatıyor.
Gürses’e göre, gençlerin mutsuzlaşmasındaki sebepler arasında yüksek işsizlik ve ekonomik zorluklar büyük yer tutuyor. TÜİK verilerine göre 18–24 yaş grubunun son bir yılda mutluluğunu kaybettiği yorumunda bulunan Gürses, şöyle devam ediyor:
“2019–2020 arasında 9,5 puanlık bir düşüş var. Halbuki 17 yıllık sürece baktığımızda 9,9. Bu çok çarpıcı. Genç kesimde ciddi bir mululuk kaybı var. Her grupta mutluluk kaybı var ama 5'er puanı son bir yılda gelmiş. Bu yaş grubundaki insanlar giderek ekonomik zorluluklar içerisine daha fazla girip, bundan rahatsızlık duyuyorlar. Aile sorumluluğu tarafı var bir de, çocukları nasıl okutacağız, masrafları nasıl karşılayacağız… 55–64 ve sonrasında yok mesela mutluluk kaybı. Bu bariz şekilde fotoğrafı gösteriyor aslında.”
Buğra, 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’ne Türkiye 214.’sü olarak girmiş ve pandemi sırasında da lisansa baştan başlamayı göze alarak okulu yarıda bırakıp Almanya’ya taşınmış. Gitmeden önce en büyük kaygısının “çalıştığı şeyin karşılığını alamama ihtimali” olduğunu söylüyor. Buğra’ya göre bu ihtimal mezun olup iş bulamamayı, iş bulursa karşılaşacağını bildiği düşük başlangıç maaşlarını, bir noktada işleri yoluna koysa da alım gücünün mevcut şartlarda giderek düşeceğinden endişelenmeyi beraberinde getiriyor.
Ülke ekonomisinde 2015'ten sonra yaşanan bozulmaya dikkat çeken Buğra, “Yıl şu anda 2010–2014 arası olsa farklı düşünüyor da olabilirdim. Memur çocuğuyum, yüksek gelir grubundan değilim yani ve ailemin alım gücünün de düştüğünü fark edebiliyorum” diyor.
“Bu tarz şeyler beni kendimi biraz daha garanti altına almaya sürükledi. Kilyos’ta okurken (2017–2018) Amerika’ya gitmiştim mesela 3–4 ay, o zaman ülkemi özleyip koşa koşa döndüm ama ondan sonra hiçbir şey benim için aynı gitmedi. İşler ciddileşti, yaşım ilerledi, gelecek kaygısı başladı…”
TÜİK’in açıkladığı Kasım 2020 İşgücü İstatistikleri’ne göre Türkiye genelinde işsizlik yüzde 12,9'ken, bu oran 15–24 yaş arasında yüzde 25,4. Ülkedeki genç işsizliği, Kasım 2017'den bu yana yüzde 20'nin üzerinde seyrediyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) “Bir Bakışta Eğitim 2020” raporuna göre de Türkiye’deki 15–29 yaş arası gençlerin yüzde 28,8'i ne işe ne de okula gidiyor. Türkiye, bu yaş grubunda eğitim ya da istihdamda olmayan gençlerin oranı açısından OECD ülkeleri arasında ilk sırada geliyor.
Beyin göçü konusunun ciddiyeti muhalefet tarafından sık sık, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar partilerinin üyeleri tarafındansa zaman zaman gündeme getirilse de, hükümette beyin göçü konusunda çalışmaları yürüten Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bu haberin yazımı sürecinde defalarca yapılan mevcut duruma dair veriler ile Türkiye’nin bu gidişatı tersine çevirmek için kullandığı araçlar ve stratejileri paylaşma talebini reddetti.
Göçü tersine çevirmek için Hindistan, Çin ve İsrail gibi ülkelerin önemli politikalar izlediğini söyleyen Dr. Yılmaz’sa, Hindistan’ın özellikle bilişim ve inovasyon sektöründe yurtdışında çalışan Hintlilere ülkelerine dönmeleri için lider pozisyonları yarattığını, Çin’in de ileri teknoloji bölgeleri kurarak, yurtdışındaki gençlere ülkelerine çalışabilmeleri için büyük fonlar ayırdığını anlatıyor ve ekliyor:
“Nitelikli insan kaynağımızı ülkemize yeniden kazandırmak ve farklı ülkelerden araştırmacılar ile bilim insanlarının Türkiye’ye gelmesini teşvik etmek önemli. Bu konuda hem siyasilere, hem TÜBİTAK gibi araştırma odaklı kurumlara hem de özel sektör paydaşlarına iş düşüyor, tek bir organ eliyle süreci yürütmek yeterli olmayabilir.”
Şeyma’ya ne olursa Türkiye’de kalmayı düşüneceğini soruyorum. “Eğer toparlanacağını bilsem gitmem kalırım” diyor ama sesi yaşına göre çok daha yorgun çıkıyor, pek de inanmıyor bunun olabileceğine.
“Çok umutsuz değiliz, umut olmadan yaşanmaz ama” deyip karamsar havayı dağıtmaya çalışıyor ama çok geçmeden de ekliyor:
“Biz burada acı çekiyoruz. Almanya’ya yüksek lisansa giden bir arkadaşım var, iş arıyordu en son. Kasiyer olarak da olsa işe gireceğim, Türkiye’ye dönmektense burada saçma bir iş yaparım diyordu. Bizim çoğumuz bunu söyleme noktasına geldik. Benim arkadaşlarım yurtdışında McDonald’s’ta çalışmayı kabul ediyorsa biz bitmişiz zaten.”